HIV “Human Immunodeficiency Virus” (İnsan Bağışıklık Yetersizliği Virusu) bağışıklık sisteminin içine yerleşerek, bireyin bağışıklık sistemini zayıflatan bir virüstür. HIV infeksiyonu kronik seyirli bir hastalıktır. Virüs insan bağışıklık hücrelerine nüfuz ederek bağışıklık sistemini zayıflatır ve fırsatçı enfeksiyonların görülmesine neden olur. HIV + (pozitif) olmak, kişinin vücudunda İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü’nün bulunması demektir. HIV virüsü aldıktan sonra hastalığın ortaya çıkmadığı, insanların taşıyıcı olduğu uzun bir sessiz dönem söz konusudur. Bu hastalık uzun bir sessiz dönem sonrasında tedavisiz olgularda ilerleyici bir seyir göstermektedir.
AIDS,“Acquired Immune Deficiency Syndrome” (Kazanılmış Bağışıklık Yetersizliği Sendromu) HIV’in neden olduğu bir hastalıktır. HIV’in vücudun bağışıklık sistemini zayıflatması sonucunda ağır infeksiyonlar ve kanserler ortaya çıkabilir. Erken tanı ve gelişen tedavi koşulları ile HIV pozitif kişiler AIDS dönemine geçmeden uzun yıllar yaşayabilmektedir.
İnsan immün yetmezlik virüsünün bulaşma yolları;
- HIV pozitif kişi ile korunmasız (kondom kullanılmadan) yapılan her türlü (oral, vajinal, anal) cinsel ilişki ile,
- Ortak kullanılan ve HIV enfekte enjektör veya steril edilmemiş cerrahi malzemelerle
- Enfekte kan ve kan ürünleriyle (Ülkemizde 1987 yılından itibaren, her kan ve kan ürününe gerekli testler yapıldıktan sonra hastaya verilmektedir.),
- HIV pozitif anneden bebeğe gebelik döneminde, doğum sırasında ya da doğum sonrasında emzirme ile bulaşabilmektedir.
HIV hastalığı için riskli olan kişiler;
- HIV pozitif kişinin partneri olanlar,
- Korumasız cinsel ilişkiye girenler,
- Riskli temas öyküsü bulunan kişiler,
- Damar içi madde bağımlılığı ve ortak enjektör kullanımı olanlar,
- HIV pozitif gebelerin bebekleri risk altındaki grupları oluşturmaktadır.
HIV’in bulaşmadığı durumlar;
· Dokunmak, tokalaşmak ve sarılmakla
· Aynı havuzu, banyoyu, tuvaleti, saunayı ve duşu paylaşmakla
· Gözyaşı, ter ve tükürükle
· Giysilerin ortak kullanılmasıyla
· Aynı yerde oturmak ve aynı havayı solumakla
· Tabak, çatal, kaşık, bıçak ve bardak paylaşmakla
· Telefon kulaklığı ve kapı tokmağıyla,
· Sinek, sivrisinek, böcek sokması ve hayvan ısırmasıyla
HIV/AIDS tanısı nasıl konulur?
HIV/AIDS tanısı hastalığa neden olan virusa karşı vücutta gelişen antikorları veya antikorlarla birlikte virusun parçası olan antijenleri araştıran kan testleriyle konulur. Bağışıklık sistemi virusun vücuda girdikten 3-8 hafta sonra virusa karşı antikor geliştirmeye başlar. Hastaların %97’sinde virusun alınmasından sonraki ilk 3 ay içinde antikorlar oluşur. Çok nadiren virusa karşı antikorların gelişmesi 6 ayı bulabilir. Bu testlerle virusu aldıktan sonra 3. haftadan itibaren pozitif test sonucu elde edilebilir. Tanı için ilk yapılacak test ELISA testidir.
HIV’in bağışıklık sisteminde oluşturduğu yıkım nedeniyle, bu virusla infekte olmuş kişilerde fırsatçı infeksiyonlar ve kanserler ortaya çıkmaktadır. Tedavi edilmemiş HIV infeksiyonu üç evrede seyreder ve 2-15 yılda son evre olan AIDS dönemine ilerler. Virüs vücuda alındıktan 1-6 hafta içerisindeki ilk çoğalma döneminde HIV enfeksiyonuna özgü olmayan ve değişken belirtiler gösteren akut enfeksiyona neden olmaktadır. 6-12 hafta içerisinde HIV'e karşı antikorlar gelişmektedir. Antikorlar hastalığın teşhisi açısından önem taşımaktadır. Antikorlar gelişene kadar geçen sürede, kanda virüs mevcuttur ve hasta bulaştırıcıdır. Kişide hiçbir belirti ve bulgunun olmadığı 6-13 yıl (ortalama 8-10 yıl) süren asemptomatik dönemde bulgu yoktur ancak kişi bulaştırıcıdır. Hastaların ilk kez doktora başvurmalarına neden olan belirtiler erken semptomatik dönemde ortaya çıkar.
HIV enfeksiyonunun son basamağı AIDS dönemidir. Bu dönemde bağışıklık eksikliği iyice belirgin bir hale gelir, fırsatçı enfeksiyonlar veya bazı kanserler ortaya çıkabilir. Özellikle bu dönemde fırsatçı enfeksiyonların tanısı, tedavisi ve önleyici tedavi önemlidir. İleri evreye gelmiş hastalarda, tedaviye rağmen ortalama 2 yıl içerisinde yeni bir AIDS göstergesi hastalığın ortaya çıkışı engellenememektedir.
HIV enfeksiyonu önlenebilir bir hastalıktır. Korunma önlemleri tedaviden çok daha etkili ve ucuzdur.
Cinsel yolla bulaştan korunma için;
- Güvensiz ve korunmasız cinsel temastan kaçınılması,
- Tek eşlilik,
- Cinsel ilişki sırasında kondom kullanılması gerekmektedir.
Kan yolu ile bulaştan korunma için;
- Taraması yapılmış HIV(-) kan ve kan ürünlerinin kullanılması,
- Tek kullanımlık steril enjektör ve cerrahi malzemelerin kullanılması,
- Ortak enjektör kullanımından kaçınılması gerekmektedir.
HIV (+) gebeden bebeğe bulaşın önlenmesi için;
- Uygun tedavi ve takibinin yapılması, doğumun sezaryen şeklinde planlanması,
- Doğumdan önce anneye ve doğum sonrasında bebeğe ilaç tedavisi başlanması,
- Annenin bebeğini emzirmemesi gerekmektedir.
HIV Hastalığının tedavisi için virüsü ortadan kaldıran bir tedavi henüz yoktur ancak virüsün çoğalmasını kontrol eden ilaçlar vardır. Bu ilaçlar, hastalığın kesin tedavisini sağlamamakla birlikte virüsün vücutta çoğalmasını kontrol altına alarak bağışıklık sisteminin zayıflamasını önlemekte ve AIDS tablosunun ortaya çıkışını engellemektedir. Tedavi hiç kesilmeden ömür boyu sürmektedir. Tedaviye erken dönemde başlanması, düzenli takip ve tedavi ile bulaşın engellenmesi, kişinin yaşam süresinin uzaması, yaşam kalitesinin artması, HIV ile ilişkili hastalık ve ölümlerin azaltılması sağlanabilmektedir. Düzenli ilaç kullanan hastaların ortalama yaşam süresi beklentisi, sağlıklı bireylerin yaşam süresi beklentisine yaklaşmıştır. Bu nedenle HIV/AIDS hastalarının tedavisine mümkün olduğunca erken başlanması gerekmektedir.
Bu yılın teması "İnsan Haklarının İzinde Yürü" olarak belirlenmiş olup insan haklarının korunması vurgulanmaktadır. İnsan hakları merkeze alınarak toplumların öncülüğünde, dünya 2030 yılına kadar AIDS'i bir halk sağlığı tehdidi olmaktan çıkarabilir. Herkesin insan haklarının korunması, etkili bir HIV müdahalesinin temel dayanağıdır.